Güney Fransa notları 11: Bienvenue à Marseille
Güney Fransa notlarım Marseille postuyla sona eriyor 🙂 Fransız Rivierası‘ndaki son durağımız, Fransa’nın en eski şehri olan Marseille’e giderken, Cannes’a varışımızdaki tatsızlıktan da dolayı, biraz endişeliydik. Göçmenlerin çoğunluklu nüfus olduğu bu şehirde, hırsızlıktan dolayı bizi bolca uyardılar. Lakin, şehre vardığımızda aynı uyarıyı İstanbul’a gelenler için de yaptıklarını varsayarsak, bu kadar endişe yapmanın yersiz olduğunu anladık. Siz yine de gözünüzü 4 açın ama çok da abartmayın. Benim kadrajıma düşen Marseille fotoğraflarına hemen başlıyorum!
Otelimiz Radisson, Marseille‘in kalbinin attığı yerde, Vieux Port‘un tam ortasında, yüzlerce tekne manzarasına uyandığımız bir konumdaydı. Otelin solundaki sokaktan sapıp, şu hayatta yediğim en güzel yemeklere ev sahipliği yapan La Passarelle adlı restorana, önünden 5dk da bir geçen otobüslerle şehrin diğer kilit noktalarına, sağından ise, akşamüstü en keyifli zamanları geçirdiğimiz Place aux Huiles‘e kolayca ulaşabilmek, heralde en büyük lüksümüzdü.
Marseille‘de dilerseniz, her ‘marseillais’in yaptığı gibi Les Calanques bölgesine gidip tüm gününüzü plajda geçirebilir ya da şehir merkezindeki sayısız alışveriş caddesinde dolaşıp irili ufaklı cafelerde #gununkahvesi’ni yudumlayabilirsiniz. Ya da biraz daha kültürel bir plan yapıp, Notre Dame de La Garde, Cathedrale, Palais Longchamp ve Musee de la Faience‘ı görebilirsiniz.
Cafe Debout – 46 Rue Francis Darvo
Favori alışveriş caddem kesinlikle Rue Francis Davso oldu. Fransızların ilk hafta sadece fransız vatandaşlarına, daha sonra herkesin yararlanabildiği %50indirimini kaçırdık ama eğer siz indirim döneminde denk gelirseniz Paris’teki kadar çok marka ve alışveriş caddesi karşısında çıldırmamak için hazırlıklı gidin 😉 Alışverişten nasibimi, aşk yaşadığım 2 marka olan Cos ve Princesse tam tam başta olmak üzere kendi limitlerimce aldım. İndirim dönemi indirimsiz alışveriş yapmanın tadı acı oluyor 😉
Place aux Huiles‘deki Art Aire, içinde bir çok genç tasarımcıyı, Rive Neuve ise bir çok popüler markayı barındıran bir cennet. Özellikle aşağıdaki çanta ve benzerlerinden biri benim olsun çok istedim lakin o da başka bahara kaldı maalesef 😉
Bu ara aşk yaşadığım BearBricklerin dev boyutlarda olanlarını da shopigo getirse keşke!
#gununkahvesi ara sıra artık bu fincanlarda içiliyor? Hatta tam da şuracıkta içildi bile 😉
Yine Rue Francis Davso‘daki La Maison Marseillaise ise ev dekorasyonuna meraklılar için bir cennet olsa gerek!
Elbise: Gamze Saraçoğlu – Gözlük: Super /bywonderland.com – Bileklikler: Cos, Nazra Jewels, Mango, Kurt Geiger, Cords, Monoprix – Babet: See by Chloe
Marseille’de benim için en güzel şey kesinlikle yemekti. Meşhur restoranları Miramar (12 quai du Port) ve l‘Epuisette‘te (Valon des Auffes) meşhur yemekleri ‘bouillabaisse’i deneyemedik ama bu 2 restoranın çok metnini duyduk. Bizi büyüleyen ve 2 gün üstüste kendine bağlayan restoran ise La Passarelle oldu. (52 Rue Fourmiguier, Radisson’un hemen yan sokağı) Marseille’de 4square’den check-in yaptığımı görüp, bana mail atan Ferzan Kazdal‘a ne kadar teşekkür etsem az. Sevgili Philippe‘in yaptığı içkilerin, Patricia‘nın yaptığı yemeklerin tadını tarif etmem imkansız. Nolur gidin deneyin.
Dekorasyon alabildiğine salaş ama bir o kadar da sevimli. Her 2 akşam da sadece ağzının tadına düşkün Marsilyalılarla doluydu. Türk olduğunuzu söylediğinizde minik bir sevinç gösterisi ile karşılaşmaya da hazır olun 🙂
Chateau La Coste’u mutlaka denemenizi tavsiye ederim.
Şimdi biraz da şehrin diğer köşelerinde tur atalım 😉
Elbise: Cos – Gözlük: Super – Babet: See by Chloe – Çanta: Baggu
İlk durak, güzel restoranlara da ev sahipliği yapan Valon de Auffes. Chez Jeaneau‘da müthiş bir pizza, ya da Chez Fonfon”da enfes bir balık yersiniz dediler, lakin öğlen kapalı demediler 🙂
Place aux Huiles‘deki Pele-Mele, akşam üzeri tüm Marsilyalıların uğrak yeri. Çok güzel bir kalabalığı var, mutlaka burda birşeyler içmelisiniz.
Diğer bir akşamüstü keyfini ise, 2 Rue de la Guirlande’daki Trattoria Marco‘da yapabilirsiniz.
Marseille için tango vakti 🙂 Bu süs havuzunda her saat başka bir atraksiyona rastlamak mümkün.
Biraz da kültür turu yapmaya hazır mısınız? Notre Dame de La Garde, Marsilya’nın neresi giderseniz gidin, görebileceğiniz yükseklikte bir katedral. Aynı şekilde şehir manzarısını da bulunduğu tepeden görmek mümkün. Denizcilik şehrin kalbi olunca, katedralin içindeki her tablo, tavandan sarkan her obje, lamba kenarlarındaki her detay da gemilerle ilintili oluyor.
Şu yamuk yumuk asılan tabloları çıkmadan bir düzelteydim iyiydi 😉
Güney Fransa notlarının sonunda kahvemi, bana bu güzel seyahatte sponsor olan Air France ve Radisson‘un şerefine içiyorum 🙂 Sizin de tatil planlarınız Fransız Rivierası‘na düşerse, umarım benim kadrajımdan yansıyan bu notlar size minik de olsa rehberlik eder. Bir başka seyahatte görüşmek üzere!! 🙂