
Cuba Photo Diary 2
Küba’yı tek kelimeyle ifade etmek zor. Ama aklına gelen ilk kelime hangisi derseniz, kesinlikle; renk. 60lardan kalmış klasik amerikan arabaları, pastel renklere boyanmış evler, karşınıza çıkan purolu şahane kadınlar, hemen havaya girmenizi sağlayacak enfes bir müzik. İlk Küba izlenimim ne kadar keyifliyse, günler geçtikçe kendinizi, memleket meselelerini, sosyalizmi, dünyayı, sorgulamanız da an meselesi. Çünkü bu ülke keyifli olduğu kadar zor da. Sosyalizmin sunduğu eğitim, sağlık gibi herkese eşit sunulan haklar kadar, ambargo nedeniyle bir dolu imkansızlığın da yaşandığı bir ülke. Turizme açılmasıyla, Fidel’in de deyimiyle kabul edilebilir bir deformasyon geçiren bu ülkeyi evet bir gün herkes görmeli de, fırsat eşitsizliği yarattığı için sanki görmemeli de. Mesela bir memur 35 dolar kazanırken, turizmle ilgilenen herhangi biri, 2-3 günde rahatlıkla bu parayı kazanabiliyor. Bu arada bu eşitsizliği yaratmanın ardında halkın ve tursitlerin kullandığı farklı 2 para birimi yatıyor. Ucuz bir ülke olduğunu söyleyemem. Zira 1 cuc, 1 euro civarında. Lokal halkın kullandığı para birimi cup’un ise 25 katı. Maaşını cup ile alan bir doktor, turistlerden sadace bahşiş olarak cuc alan birinden maalesef az kazanıyor. Çok paradan bahsettim, kusura bakmayın ama sosyalizme ters bir durum yaratıyor işte bu durum. Bu arada çoğu yeri devlet işletiyor. Oteli de restoranı da. Turist olarak paladar ismi verilen, lokal halkın evinde yemek yiyebilir, ya da yine casa particular denen evlerinde bir odada da kalabilirsinz. Ek kazanç sağlayan bu turiste yönelik sistemde, yine fırsat eşitliğini bozmamak adına devlet, elde edilen gelirin yüzde 60ını vergi olarak alıyormuş.
Bu arada tıp alanında Küba’nın bu kadar üst seviyede olduğunu bilmiyordum. Okuma&yazma oranı devrim sonrası %95’lere yükselmişken, okul saatleri içinde, sokakta ne başıboş oynayan bir çocuk, ne zorla çalıştırılan, ya da dilenen bir çocuk göremezsiniz. Hepsi okulda. Üniversite sonuna kadar eğitim herkese eşit ve ücretsiz. Özel okul diye bir şey yok. Müfredat aynı. Karne sistemi var. Mesela devlet, 7 yaşına kadar çocuklara her gün günde 1lt ücretsiz süt veriyor. Eğitim ücretsiz olsa da, boya kalemi, oyuncak gibi çocuklara devlet tarafından verilen ya da ailelerinin alabildikleri çok kısıtlı. O yüzden mutlaka Küba’ya giderken çocuklar için yanınıza kırtasiye, oyuncak gibi malzemeler götürmek güzel olabilir. direk birebir çocuklara dağıtmak gibi değil ama okul yönetimine bırakabilirsiniz, biz de öyle yaptık. Ülkede kredi kartı, telefon faturası, fahiş su elektrik faturası gibi bir şey yok. Evinize telefon hatta çektirmek isterseniz 1000dolar vermeniz gerekiyor. Yani imkansız gibi bir şey. İnternet daha önce bahsettiğim gibi yok denecek kadar kısıtlı. Otellerde yarım saati 1cuc’a internet şifresi alabiliryorsunuz. Apple uygulamaları genelde çalışmıyor. Google maps yok mesela. Olmasın da. O havalı amerikan arabalarına atlayıp nereye gideceğinizi söylediğiniz de sizi götürüyorlar. Önemli olan şey pazarlık. Çünkü siz turistsiniz. Aynı mesafeye 20cuc da 10 cuc da verdiğimiz oldu. Ama işte tatildesiniz. Üstü açık bir amerikan arabasında, Küba’da film setinde gezer gibi geziyorsunuz. 3-5in hesabını az çok yapıyorsunuz ama günün sonunda fırsat eşitsizliğinin de bir parçası oluyorsunuz. bol ikilemli bir yazı oldu. Umarım faydalı da olmuştur. Devamı da gelecek 🙂
Üst: Free People – Sandalet: Tory Burch – Gözlük: Kopajos
Fotoğraflar: Başar Sarıkaya – Billur Saatçi